kardanadam

hayat yaşandığı kadar vardır

Pazartesi, Mayıs 16, 2005

sen ve ben

Kimi zaman, düşünürdün; hayatın ne kadar anlamsız ve boş olduğunu... Yürümek isterdin geceler boyu; uzaklara açılmak isterdin. Her şeyden ve her insandan uzakta kendinle yaşamak, kendi kendini düşünmek isterdin... Kimseler bulmasın seni, kimseler bilmesin yerini... Özellikle o bilmesin...Onu görmek en acı şey olacaktır senin için. Bilirsin dünya'ya bir daha güneş doğmayacağını, bilirsin bütün acıların o yanında olduğunda tekrar gün yüzüne çıkacağını.
Varmışdın, yolun sonuna. Artık geçmiş, küllenmiş bir ateşten başka bir şey değildi senin için. Ama niyeyse yine de onu düşünmeden edemiyordun. Onun silüetini hep bir yerlerde görüyordun. Gün boyunca dolaştığın ve seni bütün güzelliği ile büyüleyen yemyeşil ormanlarda bile bütün ağaçlarda ona rastlıyordun. Hep seninleydi. Oysa, ondan kaçmak için gelmiştin buralara, bu dağ başına... Olmadı işte yine ondan kurtulamadın. Çünkü; bilmiyordun mesafelerin sevgiyi arttırdığını... Bilmiyordun ne kadar uzak olursan ol, sevginin azalmayan ama artan bir duygu olduğunu... Bilmiyordun, insanın sadece bir kez aşık olabildiğini ve bir daha kurtulamadığını...
Geçmişin yanmış külleri arkanda kalmış olabilir senin için... Ama geleceğin puslu yolları hala önünde... Puslu yollarda yürümek hiç de sandığın kadar kolay değil emin ol... Biliyorum çok bilmişlik yapıyorum değil mi? Hep öyleydim... Zaten beni o yüzden sevmiştin... Hatırlıyor musun ilk tanıştığımız anı; seni bilgimle kandırmıştım. Oysa Bilgisayar konusunda o kadar da bilgili değildim, sadece senden çok biliyordum. Ama olsun kandırmıştım ya seni o yeter! Seni hep büyütebileceğim bir çocuk olarak görmüştüm...Oysa sen büyümüştün, sadece ben fark etmemiştim. Sen koskoca bir genç kızdın. Benden, sadece senden daha bilgili olduğum için hoşlanmıştın. Biliyorum bu bilgi, sana fazla bana az geldi.
Seni evde tek başına bırakıp, kitapların arasında gezintilere çıkmıştım. Mark, Engel, Freud ile arkadaşlık ediyordum. Çok uzaklardaydım senden. Oysa yanı başındaki odada idim. Ama o kadar da uzaktık, en azından düşünce bazında...
Oysa büyüyen her nesne gibi sen de ilgi bekliyordun, sevilmek istiyordun, sevginin gösterilmesini istiyordun. Sıkılıyordun, hayatta tek başına kalmaktan. Sıkılıyordun, okumaktan. Sıkılıyordun ve bunalıyordun benden. En sonunda gittin ve yittin. Peki ben ne oldum, bunu da hiç düşünmedin biliyorum. Düşünmemeye de devam edeceksin.
Şimdi olduğu gibi her yerde benim silüetimi göreceksin. Beni düşüneceksin. Ta ki bir daha ki gerçek aşka kadar. Ama tekrar yazıyorum: insan sadece bir kere aşık olur. İkinci bir aşk tanrı tarafından insanlara verilen bir armağandır. Ve bu armağana sadece layık olanlar sahip olur.
Ben, sadece sana aşık oldum. İkinci bir aşkı istemiyorum. Tanrıya her gün yalvarıyorum bana armağan vermesin diye. Her gün sokaklarda onlarca güzel ve alımlı bayan görüyorum. Hepsi de gökyüzündeki binlerce yıldız gibi tek ve özel... Bir çoğu senden de güzel, bir çoğu senden de zeki. Ama ben hiç birini istemiyorum. Ben seni istiyorum, sen beni ne kadar istemezsen ben o kadar istiyorum. Sen buna zıtlık teorisi de diyebilirsin. Mıknatıs gibiyiz seninle, ben artı sen eksi... Sürekli bir birimizi çekiyoruz ama o kadar da itiyoruz.
Sen kaçtın ve uzaklaştın. Ama ne kadar uzağa gittin. 500 kilometre mi bin kilometre mi uzaktasın. Ben o kadar yakınım sana, inan ki anlayamazsın... Hatta güzelim şu an yanımdasın, beynimdesin...
Her gece sen diye yorganlara sarılıyorum, her gece sen geleceksin diye kapıyı açık bırakıyorum. Her sabah sen gelirsin diye balkonlardan sana bakıyorum. İnan seni o kadar özlemesem, şimdi seni yazmazdım. İnan seni senden daha fazla seven biri varsa o da benim. Ama tabi anlayabilirsen........

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home