kardanadam

hayat yaşandığı kadar vardır

Pazartesi, Mayıs 16, 2005

kanka'ya mektup

Evet... Bir kankam vardı. Kışın okula gittiğimde tanıştığım, yolları beraber aşındırdığım, onun yurt odası ile kendi odam arasında mekik dokuduğum, yemeklerimi paylaştığım, yaşanmamış kırık aşklarımın acılarını anlattığım bir kankam vardı. Ben bu kankalığı hiç anlamamıştım. Sanki, yaratılırken bir noktada buluşacağımız belliydi. Ve buluştuk... Tanrı denilen varlık bizi buluşturmuştu.
Şu anda Ankara’nın Kızılay’ında mutsuz ve umutsuz insanlarla dolu Sakarya Caddesinde, insanı boğacak kadar sigara dumanı ile dolu izbe bir internet kafede ağlıyorum. Ben hayatımda bugüne kadar sadece üç kez ağladım; birincisi babamın öldüğü gün, ikincisi üniversite sınavını kazanamadığımda, üçüncüsü ise amcamı kaybettiğimde... Hatırlarsan o zaman sen de yanımdaydın.
Nasıl oldu da ben bu kadar uzun süre birisiyle can dost oldum? Onu da merak ediyorum. Tartıştık bir kaltak yüzünden. Tartıştım bir kavganın sıcaklığında bir aşkın duygu yoğunluğunda tanıştığım insanla... Beraber gezdik, eğlendik. Sınavlara girdik. Sabahları herkes bizi, namaz kılmaya kalktığımızı zannederken biz ders çalışıyorduk. Evimin kapılarını açtığım tek insandın. Yirmi yıllık yaşamım boyunca ben, onu ‘nasılsın be kanka’ lafındaki samimiyetten dolayı sevmiştim. Ben, onu herşeyi açıkça söylediği için sevmiştim. Ben, onu düzenin belli tiplerinin dışına çıktığı için sevmiştim. Şaşırıyordum böyle bir arkadaşım olduğuna. Ben ki insanların siyasi görüşlerine önem veren bir insandım. Ama bu kişide böyle bir şey aramadım.
Etrafımda bana yoldaş diye hitap eden fakat içlerinde sevgiden, saygıdan ve duygudan yoksun onlarca insan vardı. Okulda ve normal yaşamımda herkes, benim en iyi arkadaşımın o kişi veya kişiler olduğunu zannediyordu. Ama kimse gerçeği bilmiyordu. Gerçek şuydu onlar benim arkadaşım değil ama sen benim kankamdın. Öyle ki Konya’dan gelirken bile seni, vedalaşırken en sona bıraktım. Çünkü, senin bende ayrı bir yerin vardı. Sanki ailemden biri gibiydin.
Ve bir gün olan oldu, kankam bana karşı tavır aldı. Benim bildiğim kankalar birbirlerini iyi tanırlardı. Bir gün Ankara’nın soğuk güz havasında, şehrin ışıklarının yüzümü acıtma isteğiyle aydınlattığı bir gece de bir başka arkadaştan telefon geldi. Telefondaki diğer arkadaş, kankamın benim arkamdan konuştuğunu ve benimle konuşmayacağını hatta selamımı bile almayacağını söylüyordu. Kankam, bana bunları yüzüme karşı söylememişti. Elin puştlarına söyletmiş bana söylememişti. Benim başımdan aşağıya kaynar sular iniyordu. Neden böyle oldu? Yoksa, tanrı bizim arkadaşlığımızı çok mu görmuştü? Neden benim kankam bana değilde üçüncü şahıslara bazı laflar söylettiriyordu? Kanka, ben yaşam göruşüme göre bu şeyleri hazmedemiyorum ve dayanamıyorum.
Şu anda koskoca internet kafenin içinde ağlıyorum. Eğer bir kanka olarak bana bunu reva görüyorsan gör. Eğer aramıza üçüncü şahısları sokacaksan sok. Ama ben bu lafları onlardan değil senden duymak isterdim. Kanka, yurtta kız yüzünden kavga ettiğimizde ben hatalıydım. Sen benim aramamı bile beklemeden üçüncü şahıslara konuyu açtın. Kim haklı kim haksız diye bir düşünmeni istiyorum senden. Ben yine de kızgın değilim. Belki bazı şeyler artık hiç eskisine benzemeyecek ama olsun diyebiliyorum. Eğer sende de bunu söyleyecek cesaret varsa yazmaya devam edersin. Unutmaki sen benim Konya’daki en değerli varlığımdın.
Eğer kankalık görevlerini iyi biliyorsan; bana başka şahısların yaptığını yapmazsın. Ama bilirim sen inatçısındır. Her ne kadar haksız olsanda yinede ben hala sana kapılarımı kapatmadım. Belki bende ağır konuştum. Ama kendini benim yerime koy ve düşün. Düşündükten sonra kankalığı bir anda silebiliyorsan uğurlar olsun. Bir kankalık bitmiştir. Kahrolası düzen, bizi birbirimize çok görmüştür. Herkes hayatına bir şekilde devam eder. Ama sen benim eksikliğimi bende senin eksikliğini on yıl sonrada hissedeceğiz. Her ne kadar bana laflarını üçüncü şahıslar söylesede ben cevabını bekleyeceğim.
Kanka dediğim son insan...."

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home